29 Ocak 2011 Cumartesi

BİR PARMAK BAL

Bu hükümetin Türkiye Devletine, kurumlarına en önemlisi de Türk Halkı aleyhine gelişen yada gelişmekte olan olayların tümüne müsamaha ile yaklaşması beni derinden kahrediyor. Bunu “kör gözüm parmağına” diyerek aleni yapması, bu yönde hiçbir tavsiyeye uymaması, karşıt bir sese kulaklarını tıkaması, üzerilerine giydikleri “Türkiye Sevgisizliği”ni, Cumhuriyetten “öç alma” eylemini ve AB-D ‘nin “ekmeğine yağ sürmek” ten başka bir işe yaramıyor.  Bu, ne bitmez tükenmez bir hınç ve öfkeymiş ki, 80 yıl boyunca içlerinde “pusu”ya yatırmışlar, hiç unutmamışlar!. Ayının kış uykusuna yatması gibi bunlarda bu kalleşliği yapacakları günlerin geleceğini bekleyerek onu içlerinde kış uykusuna yatırmışlar.  
                Son yıllarda Ülke olarak bilhassa AKP hükümetleri süresinde olmazsa olmazlarımızdan bir bir vazgeçtik, vazgeçmekle kalmadık, tüm bunları yerin dibine gömdük.  Kırmızı çizgilerimizden vazgeçilir ama bu nasıl olur? Daha fazla kazanacağımız bir başka kırmızı çizgimiz olursa diğerinden pekala vazgeçebilirdik. Ama öyle yapmadık. Bir çırpıda, bu hükümetin iktidara gelmesi ile –şarkıdaki gibi- bir anda her şeyden vazgeçildi. Bizler, Türk Halkı olarak, vaat edilen ve bizlere verilen yada bizim aldığımız bir nema ya da herhangi bir çıkar söz konusu değil.. Devlet ve millet olarak çıkarımız yok! Nasıl vazgeçtik peki? Bireysel çıkarlar uğruna mı? Bu iktidarın 8,5 yıllık icraatında, “orta direk” ve yoksul kesime neler verildi ki millet sesini çıkarmadan ipnotize edilmiş, boş bakışlar sergiliyor?  Millete verilen ise koca bir “hiç”! Haa.. hakkını yemeyelim, 3 torba kömür, 1 kilo nohut aldık her yıl.. Veya önemli günler öncesi.. Belediye seçimleri, genel seçimler veya referandum gibi.. Her gelen iktidarın kendi zenginlerini yaratması artık Ülkemde “olağan” karşılanmaya başladı. (Hükümetler, iktidardan düştükten sonra da bu türlü peşkeş çekmelere, sanki kendileri hiç yapmamışlar gibi, çok defa karşı çıkmışlardır. Örnek; Süleyman Demirel!) Kimse bu konuda eleştiriyi bırak “gık”ını çıkaramaz, çıkaranların ise derdest edilip, Silivri dolaylarındaki BERTARAFHANE’ye tıkıldıklarını biliyoruz. AKP iktidarları boyunca asılsız bahaneler ve suçlar isnat ederek çok kişinin canını yaktılar, çok ah! aldılar. Askeri vesayetten şikayet edip, sivil vesayet’in daniskasını yaptılar ve uyguladılar. Tıpkı Hitler gibi… Mussoloni gibi..
                Tüm bunlar meydana gelirken, bu hükümeti korkutacak tek şey ise; toplu, yekvücut karşı koyacak, halk kitlesini arkasına alacak oluşumlardı.  Mustafa Balbay’da tv. program yapıyor ve hiciv de katarak hükümeti fena yıpratıyor, eleştiriyor ve sallıyordu. Hemen mideleri bulandı, başları döndü! Sallanarak da hükümet edilmezdi ki! Zaten etmediler de, sallanmalarına sebep olan “fırtınayı” ortadan kaldırdılar. Bir nevi doğaya da karşı gelmiş oldular. Balbay’ı bin bir bahane ile içeriye tıktılar. Yaprak kımıldasa, yaprağı da Silivri cezaevine koymaktan çekinmediler. Her şeyden korkar oldular. Merak ettim, yürürken bile arkalarından “tin tin” eden gölgelerinden de korkuyorlar mıdır? Neyse, yine bir diğer sallantıya neden olan, benzer şekilde kendi tv. kanalında ve internet üzerinden, Cumhuriyet Mitinglerine destek veren ve 1 Milyon kişiyi örgütleyen Tuncay Özkan’ın da sonu Balbay’la aynı olmak zorundaydı. Ama bunların ikisi içeride koğuş arkadaşı oldular. Orada da bir örgütlenmeye gitmesinler. Bence hükümet buna çok dikkat etmeli.. N’olur n’olmaz!
                Hükümetin ve kendisine direkt bağlı medyanın, tüm bu yapılanları normalmiş gibi algılaması ve öyle yansıtması, bu insanlara ve bu Ülkeye çok kötülük yaptıklarının farkında olduklarını, bence bilerek ve isteyerek Türkiye’yi bu cendereye soktuklarını gösteriyor. Bu arada “sularının ısındığını” da biliyorlar.. İşte en son Tunus ve Mısır’da meydana gelen olaylar.. Yıllardır iktidarı bırakmayan “sözde cumhuriyetler” domino etkisi ile bir bir yıkılıyor. (Haa.. bu ülkelerdeki olaylarda ABD’nin etkisi ne kadardır, o tartışılır.) Bu örneklerin bize sıçramaması gerekir, bu yönde hükümet önlemler almaya başladı-başlayacak gibi. Emniyet’in de hapse atmak için Askerlere komplo merkezi gibi çalıştığı ortaya çıktığına göre -tahminim- başta Silivri’nin önde gelenleri salıverilecek veya çıkarılmalarına müsaade edilecek.. Sonra bu olumlu hava ile seçimlere gidilecek.. AKP yine çoğunluk oylarını almış olacak. Hemen ardından da Anayasa değişikliği ile başkanlık sistemi gelecek, bununla birlikte Öcalan ile yapılan anlaşma gereği, otonom mu olur, bölgesel mi olur yoksa federe mi olur, bir sistem güneydoğuya uygulanacak ve “bebek katili” de salıverilecektir. Gerisini buraya elim varmadığı için yazamayacağım! Bu gidişi ancak Tunus ve Mısır benzeri bir ulusal kimlik altında isyan-başkaldırı ile durdurulabilir. Bizlere başka çare bırakılmadı ki! Bunu durdurmak veya geciktirmek, 2007 genel seçimlerinde CHP-MHP kısır çatışma ve oy kaygısı olmadan ittifak etselerdi, mümkün olabilirdi. Ama maalesef... Bu yüzden, hükümet edenler referandumdan aldıkları rüzgar ile bu kez de bu oldu bittiyi gerçekleştirecekler. Benden söylemesi.
                Tüm bunların yaşanmasına sebep olan acaba nedir? Ne düşünüyorsunuz bilemem ama ben kendi düşüncemi gayet iyi biliyorum. Açıklayayım. Birinci paragrafta bahsettiğim, yabancı devletlerin “ekmeğine yağ sürmek” olayı var. Nasıl yaptık bunu.. “Kırmızı çizgilerimizden” biri olan Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin her ne pahasına olursa olsun, bir devlet haline gelmemesi için yapılan çalışmalar, nerede kaldı? Bu hükümet neden ses etmez bu gidişe.. İşte en önemli yer, zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. Çünkü orada ABD’nin el koyduğu petrolü, büyükçe bir kazan içersinde ki “bal” olarak ele alalım. Bu kazandan ABD, canı istediği zaman parmağını daldırıp, aldığı balı, ağzını açmış bu hokkabaz sürüsüne sırasıyla akıtmaktır. Önce RTE’ye, ardından diğer hükümet üyelerine, ileri gelen iş adamlarına, hükümettekilerin hamiliğini yaptığı kişilere ve akrabalarına falan filan..  Hepsinin ağzına birer parmak bal çaldıktan sonra parmağındaki bal bulaşıklığını da tekrar RTE’nin ağzına sokarak, iyice temizletmektedir. Yoksa RTE kelle koltukta neden bu kadar riske girsin ki?.. Hadi kendisi ve onun gibi düşünenler, Cumhuriyete ve TSK’ya ezelden öfkeliler. Siyasi tercihleri nedeni ile bunu yapıyorlar, ya diğer yaptıkları; örneğin hortumcuların hortumunu kestik demesinin ardından, bu defa hortumları  yabancı yatırımcılara çevirip, onlar tarafından (eskiden hiç olmazsa yerli bazı uyanıklar soyardı bizi) soyulmamıza göz yumması, Irak’ta gözümüzün önünde bir devletin inşa edilmesine yine göz yumması, Türkiye’yi belirsizlik tünelinin içine sokulması, dini tarikatlara teslim edilmesi.. Tüm bunlar AB-D’nin pohpohlamalarıyla veya aferinleri ile yapılacak işler değildir.. Neyle yapılır peki? Tabii ki doların yeşili ile.. Ne demişler “dünyada mekan, ahrette iman” İman şöyle dursun ama “mekan” doların yeşili ile olur, başka bir şeyle olmaz! Vereceksin yeşili, alacaksın geleceği.. Vermeden almak Allah’a mahsustur. İşte gavurlar bu sözümüzü çok iyi hayata geçiriyorlar, öyle değil mi? Haaa.. RTE parmakta son kalan balı da temizlemek için iyice yaladıktan sonra geride kalan hafif nemli ve hafif tatlı “bulaşığın” son temizliğini de bu halka yapmaktadır. Garibanlarda zannediyor ki RTE bir parmak da bal bizim ağzımıza çalıyor..En azından ona oy verenler bir parmak bal yaladıklarını zannetmektedirler. Aslında gözleri bağlı olduğu için ağızlarına sokulan parmaktaki hafif tatlı nemli bulaşığı “bir parmak bal” sanmalarıdır.

29.01.2011
12:10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder