24 Kasım 2011 Perşembe

TANIDIK, BİLİNEN O MALUM %50 İNGİLTERE'DE TEMSİL EDİLDİ.





CUMHURREİSİMİZİN İNGİLİZYA ZİYARETLERİ!!!


*Önce biraz tarih diyelim ve internetten bulduğum ufak bilgiyi sizinle paylaşayım:
- İngiliz kraliyet ailesi 1837 yılında Buckingam Sarayına yerleşmişler. O tarihten beridir hep orada oturmuşlar.
-1867 yılında ise Türkiye’den ilk ziyaret gerçekleşmiş, Padişah Sultan Abdulaziz 13-23 Temmuz 1867 tarihinde orada konaklamış.
-Türkiye’den giden ikinci konuk ise 1988 yılında Kenan Evren olmuş…!!
-2011 yılında da bu ziyaret… (Ayrıca kraliçe de iki defa gelmiş Türkiye’ye..)

**Bizim kraliçeye sunduğumuz hediyelerin içinde bir şey var ki bana göre utanılacak bir hediye; Padişah 3. Murat’ın İngiltere’ye Osmanlı Topraklarında ve Karasularında  ticaret yapma hakkını tanıdığı 7 Mart 1579 tarihli mektubu.. Verilmemesi gerekirdi.. Verilmesini ise zayıflık bedbahtlık olarak yorumluyorum. Bunun anlamının bakın o tarihte size neler vermiştik yine isterseniz hatta daha fazlasını da verebiliriz mi yoksa bakın biz ne kadar büyük devlettik size izin vermiştik mi anlamına geliyor siz karar verin.

*Ülkemizde Cumhuriyet gelenekleri (duruş, yürüyüş, saygı gibi..) ile alay edenler.. Yüzyıllardır aynı gelenekleri sergileyen İngiltere Kraliçesinin yanına gittiğinde davranış, duruş, yürüyüş protokolleri ile kostümlerine bakınız… Ne kadarda mutlular, gavur ananelerini yaparken, uygularken!!!

*Türkiye’de erkek eli sıkmaktan uzak duran first leydimiz, kraliçenin huzuruna giderken kraliçenin kocası herhalde Edinburg dükü ile aynı arabada, eşi ise kraliçe ile birlikte başka bir arabada seyahat ediyorlar.. Bu olay hasbelkader olsa bile Türkiye’de yaşanma ihtimali var mıdır? Yoktur! Türkiye’de çok mutaassıp görün ama İngiltere’de kraliçenin protokolü diye kendi çevrenden tasvip görmeyen hareketler yap! Böyle aksaklıkları-yanıltmaları Türkiye’de kim sorguluyor acaba..

*Türkiye’de kravat takmayı içine sindiremeyen bir kesimden geldiğini bildiklerimiz, İngiltere kraliçesinin huzuruna çıktıklarında tüm bunları unutuyorlar. Kravat takmayı frenk icadı diye giymeyenler, kraliçe huzurunda kuyruklu ceket (frak), papyon, yine daha önce mazhar olunan bilmem ne İngiliz nişanını kuyruklu ceketin sol yakasına, açılışlarda gördüğümüz kordela benzeri kırmızı bir şeridi de (ne işe yarıyorsa!!) kuyruklu ceketin içinden sağ koltuk altından çapraz bir şekilde göbeğinin üstünden geçtiği görülmektedir. (artık buna sünnet çocuğu mu dersiniz, boca juniorslu futbolcu forması mı dersiniz, güzellik yarışmasında biri mi dersiniz, deyin ne derseniz deyin..)

*Türkiye’de bir çok devlet erkanı geleneklerine ve protokollerine karşı çıktıklarını bildiğimiz bu düşünce tarzlı insanların başka ülkelerin geleneklerine ne kadar da çabuk adapte oluyorlar! Benim anlamadığım yoksa bunlar Türk ve Müslüman değiller mi? Yada bugün söylediklerini yarın unutuyorlar mı?

*Hadi türbana ben tamamen karşıyım her ne amaçla takıyor olsa da ben karşıyım. Ancak first leydimiz zeytinyağı renginde, bir zeytinyağı fıçısı gibi sarıp sarmalanarak (esasında tam anlamı ile görünüşü.. filmlerde olur hani kaza yapmış insanın bir gözleri açıkta kalacak şekilde, yatakta her tarafı alçı ve bandajlı yatar. İşte öyle birini düşünün ama ayakta dikildiğini ve beyaz bandaj üzerine hakiki sızma zeytinyağı boca edildiğini düşünün..tıpkı bu görüntüde..) ayrıca ayağında -tesettüre dahil olup olmadığı bilinmeyen- 15 cm. topuklu ayakkabılarla sarayın merdivenlerinde düşecekti neredeyse,. Ancak yardımlarla en sonunda kraliçenin karşısında zorla tay-tay durabildi!!! Görgüsüzlük. Tam bir komedi. Hatta traji-komedi.. Yahu hadi sana sarayın merdivenlerinin dar olduğu söylenmedi diyelim ama çoluk çocuğa karışmış, boyundan büyük çocukların var, bir cumhurbaşkanı eşisin, üstüne üstlük önemli protokole gidiyorsun… 15 cm. topuklu ayakkabılarınla orada ne işin var ve ne yapacaksın? Sana hiç yakışıyor mu? Genç kız mısın sen? Ya da genç kızlığını yaşayamadığın (erken evlendiği için ) mi böyle abuk sabuk giyiniyorsun, hem kendini, hem kocanı hem de Türk Milletini orada rezil ediyorsun? Allah size akıl versin, bize de sabır.. Ne diyeyim ki? %50 utansın!

*Bir de lütfetmiş İngilizler o gece Londra’nın simgesi imiş mi neymiş, bilmem ne dönen-dolab’ın ışıklarını kırmızı beyaz yapmışlarmış mış da.. ne kadar güzel olmuşmuş da.. Cumhurbaşkanımız ve ailesi hayran kalmışlarmış da.. Birlikte çocukları ile bu dolabın önünde fotoğraf çektirmek için yarıştılar!! Allah akıl fikir versin.. Yahu senin makamın nedir? Farkında değimlisin? Sen sokaktan geçen alalede biri misin? Bu hareketler size yakışıyor mu? Sonra İngiltere dönen dolaptaki 10 tane lambayı değiştirmiş kırmızı yapmış diğerlerini de beyaz yapmış.. Nolmuş yani yaptıysa? Türkiye Cumhuriyetine tarlamı bağışladılar ki bu kadar sevindirik oluyorsunuz? Yani İngiltere 10 tane “ampulü” değiştirdi diye takla atmadığınız kaldı neredeyse… Görende İngiltere’yi fethettiğinizi sanacak!
 - Zahmet edip, bizim ülkedeki çok değil bir “patlak ampulü” değiştirseler, bizim ülkemizde karanlıktan aydınlığa çıkacak ama neredeeee? %50 mi dediniz?



İsmail Memiş
24.11.2011
14.00

23 Kasım 2011 Çarşamba

DERSİM (İSYANI)'İ ALDIM!



DERSİM! BU İSYANA NE DERSİN!


Dersim İsyanı ile ilgili RTE eline bir iki kağıt almış işte belge diye kürsüden böğürüyor! Durduk yerde 1937’li yıllarda ordu ve hükümet niçin böyle bir operasyon yapmak için harekete geçti acaba diye düşünmeden sanki İngiliz Hükümeti veya Ermeni Hükümeti dış işleri bakanı edası ile kendi geçmişini suçluyor.. Yazık… A benim güzel kardeşim; Atatürk, durduğu yerde canı mı sıkılmış ki, “hadi len gidip Dersim’e dersini verip, oraları bombalayalım”mı demiş?  Bunu ima eden, böyle başbakan nasıl olur yahu? Başka ülkede olacak dakikada alaşağı ederler ve yargılarlar! Orada, Dersim’de (Tunceli) o tarihte neler yaşandığını ve kurulan taze Cumhuriyetin geleceğine (Dış güçlerinde desteği ile özellikle İngiliz ve ABD..) KAST edenlerin olduğu, oradaki Kürt tabir edilen kesimin tıpkı bugünkü gibi kullanılmaya her zaman müsait bir toplum olduğu, bugünkü PKK örneğindeki gibi hiç mi akıllarına gelmiyor? Bu isyanlarının neden hep “Kürt İsyanı” şeklinde su yüzeyine çıktığı, neden akıllarına hiç gelmez? Yoksa işlerine mi gelmez? Ama bunları başımıza musallat eden efendilerinin amacı başka.. Atatürk’ü ve Cumhuriyeti yıkmak, (ki buna iş çevreleri, STK denilen ne idüğü belirsiz gruplar ve basın çanak tutmaktadır..) tek gayeleri bu.. Bu işbirlikçi hainler banka hesaplarını bayağı şişirdiler artık, zaten HALK da tam bir “mal”, beyni akşam-sabah bunların denetiminde, “garip içerikli” tv.leri takip etmekten sünger gibi olmuş, çalışmıyor.. Kısaca; “ortam” hazır yani.. Hatırlıyorum da; 2007 seçimlerinde de benimle yakından konuşabilen arkadaşlarıma ben söylemiştim.. Eğer AKP iktidardan uzaklaştırılmaz ise (seçim öncesi veya sonrası, CHP-MHP koalisyon yapmazlar ise..) Ülke 10 yılda bölünecek, eğer birleşirlerse 20 yıl sonra bölünecek demiştim, çok iyi hatırlıyorum… Şimdi 2011 Kasım ayı itibari ile dediklerimin olmadığına mı yanayım yoksa olduğuna mı?

Belki de tıpkı Orhan Pamuk gibi.. Başbakanımız Nobel’e oynuyor ve onun için bu yaraları kaşımaya, Atatürk’e kara çalmaya çalışıyordur. Çünkü Pamuk “çıtayı yükseltti”.. “1 Milyon Ermeni’yi kestik” lafı ile tekrar Nobel alamayacağını O da biliyor.. Artık yeni bir şeyler söylemesi lazım.. Al sana fırsat! 1937 yılında Atatürk emri ile CHP hükümetinin böyle bir olaya giriştiğini, orada bilmem ne kadar (güya sivil vatandaş) Kürt öldürdüğünü, bu sünger beyinli halka yuttur… Nasıl yapacaklar bunu? Şöyle; (olmayan) beyinlerimizi sulandırmak, bulandırmak ve düşünemez hale getirmek için basın ile birlikte el ele yapıyorlar, çok da güzel oluyor sanki!!!..  Hükümetin bu yaptıkları da düpedüz ihanettir, hem vatana ihanettir, hem bu millete ihanettir… CMUK’da veya TCK’da bunun yeri olması gerekiyor, eğer onu da kaldırmadılarsa!! Böyle bir Hükümet mi olur Allahaşkına? Yurdun dört bir yanında Ermeni kiliselerini onartıyor bunun için kaynak akıtıyor… Azınlıklarla ilgili her türlü kanunu Ülkenin tam zararına çıkarıyorsun.. Avrupalının gelip sana yapacaklarını söylemesine sesini çıkarmıyorsun, sonra CHP’yi ve Atatürk’ü suçlayıcı bir biçimde Dersim olaylarını bir -İngiliz Dışişleri Bakanı edasıyla- ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsun…Kerdeş sen nesin, nerelisin, kimsin?

Artık CHP’nin içinden bir Tunceli Milletvekili her nasılsa bölücü ağzı ile konuştu ya.. Tamam bunlar, (yani AKP Takımı!) mal bulmuş mağribi gibi üzerine atladılar.. Aslına bakarsan öyle bir milletvekilinin CHP içinde ne aradığını da sorgulamak lazım ya orası da ayrı bir konu… Kılıçdaroğlu’nun akrabası falan mı acaba? Neyse.. Cumhurbaşkanı İngiltere’de kraliçe ile aynı süslü faytona binerken, 10 numaralı evin önünde paltosunu bir o

yana bir bu yana sallayaraktan yürürken görülüyor. Zaten kendisi İngilizler’in en iyi hizmetkarı ödülünü mü ne geçenlerde onu almıştı, yanılmıyorsam! Ayrıca Maliye Bakanımız

da İngiliz vatandaşı, çok şükür… Bu İngiliz severlik modası bizi fena sardı… İngilizlerde Ülkemiz içindeki İsyancı Kürtleri çok sevdiklerine göre, bizim yöneticilerimizin de İsyancı Kürtleri çok sevmeleri doğal değil mi? Tam bu esnada (CHP’li milletvekilinin densizliği üzerine) Başbakan RTE’de burada tam da İngilizlerin çok memnun olacağı bir biçimde ağzına almış “zulüm” tabir ettiği Dersim Olaylarını (aslında KÜRT İSYANLARINI görmezden gelerek) meydanı boş buldu, Kılıçdaroğlu’da Tuncelili ya atıp tutuyor.. Nasıl olsa Kılıçdaroğlu bir şey söyleyemez diye.. Çünkü Kılıçdaroğlu için aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık… Aslında ya bıyığa tüküreceksin, ya sakal tarafına.. Ama Kılıçdaroğlu iki tarafı da idare etmeye çalışıyor ki en yanlışı da bu kanımca… Nerede durduğu belli değil.. merak ediyorum RTE’ye bu konu ile ilgili nasıl bir cevap verecek?

Bunlar bir müddet sonra PKK’lıları öldürdük diye de özür dilerler.. Az kaldı, onu da yapacaklardır.. Çünkü zihniyet belli! Bu ülkeyi Cumhuriyeti 88 yıldır yıkmak isteyip de yıkamayan “batı ve onun yılmaz uşakları” en nihayetinde elverişli ve ihanete yatkınlığı bırak en küçük hücresine kadar ihanet dolu, ve bunu gözünü kırpmadan, bu millete bu vatana yapabilecek güruhu milletin içinden cımbızla seçmişler..Önümüze de koydular. 100 yıl uğraşsan bu kadar hanini bir araya, bir çatı altına toplayamazsın. Ama “batı” tabir edilen devletler maşallah bunları iyi biliyorlar, iyi etüd etmişler, sütlerinin ne kadar da “bozuk” olduğunu yakından takip etmişler ve bunlara kesintisiz ekonomik destek vermek sureti ile Ülke sahte bir refaha kavuşmuş. Borç almışız ve onu üretmeden, zevkimize kullanmaya başlamışız. Kısaca.. Bu ülkeye bu kadar kısa zamanda bu kadar ağır bir zararı daha önce kimse vermemiştir, verememiştir!
Adamlar gözümüzün içine bakarak geçmişimize, Atatürk’e küfrediyor…
Eeee.! Bu kadar da olmaz.. Gerekli bir “dip dalgası” acilen bekleniyor!



İsmail Memiş
23.11.2011
17:40

2 Kasım 2011 Çarşamba

Sormayın, sinir oluyorum...!!



1 – Belediyelerin verdikleri inşaat ruhsatlarında her apartmanın zemin katı otopark olarak gösterilir. Müteahhitin veya binayı inşa edenin “YÜKLÜ” bir bağışı ile belediyelerin böyle yerleri konuta çevrilmesine müsaade etmeleri ve bunlara oturma ruhsatı vermeleri..
Buna sinir oluyorum..
2 – Belediye aldığı bu paraları o halkın araçları için zorunlu park yapması gerekirken sanıyorum -deprem vergileri- gibi başka alanlara harcamaktadır. Çünkü yapılmış çağdaş bir otopark henüz en azından benim bulunduğum şehirde yok!
Buna sinir oluyorum..
3 – Otopark-garaj olması gereken böyle yerlere iskan verilmesi sonucu her evde en az bir adet bulunan taşıt araçlarının sokaklara park etmesi anlamına gelmektedir.
Buna sinir oluyorum..
4 - Müstakil evlerde ikamet etme gibi bir alışkanlığımız tamamen yok edildiği için, zenginliğin, lüksün ve şatafatın çoklu apartman katlarında oturmaktan ibaret olduğunu sanan aslında bir nevi hapishanelerde yaşadığımızın farkında olmayan zavallılarız.
Buna sinir oluyorum..
5 – Yukarıdaki nedenlerden dolayı sokaklarımızın çoğu çift taraflı park haline getirilmesi sonucu itfaiye ve ambulansın geçmesi mümkün olmamaktadır. Belediyenin bu sorun için -en azından yaşadığım yer için öyle- parmağını kıpırdatmadığını görüyorum..
Buna sinir oluyorum…
6 – Kendi yaşadığım şehir için konuşuyorum. Adam 250 bin lira para verip ev alıyor ayrıca 100 bin liraya aldığı lüks aracını da evinin bulunduğu sokağa (bir de yer bulabilirse) park ediyor.
Buna sinir oluyorum..
7 – Toplam 4 katlı apartmanımızda bulunan evini satarak evinin karşısında (6 metre genişliğinde bulunan yolun karşısı) yeni yapılan şimdiki oturduğu ev gibi betonarme bir eve taşınmak isteyenlere de sinir oluyorum..  (Kardeşim mademki 4 beton duvar arasında oturacaksın, otur oturduğun yerde veya çıkacak içen müstakil, kapıdan çıkınca ayağın toprağa veya çimene basan, kapısından tek senin girebildiğin bir yere al oraya yerleş.. Apartmandan, 6 metre uzaktaki karşı apartmana taşınmak ne demek?
Buna sinir oluyorum..
8 – İster büyük olsun ister küçük bir şehir olsun, evden çıktığımda, bana ayrılan yoldan yani kaldırımdan yürümek sureti ile şehri yaya ve bisikletli olarak dolaşabilmeliyim. Şehrin şehir olduğunu anlayabilmem için.. Kaldırımlarda bir ağaca bir direğe veya portakal sandığına, masa-sandalyeye çarpmadan bunların hiç biri benim önümü kesmeden yürüyebilmeliyim, tüm şehri adım adım dolaşabilmeliyim.. Hangi şehrimizde bu yapılabiliyor?.. Hiç birinde..
Buna sinir oluyorum..
9– Deprem olduğunda herkes korkuyor.. korkunun ecele faydası yok ki..Akılsız başının cezasını sen çekeceksin..Mala tamah edersen, birini oğlun için, birini kızın için, birini damadın için, ikisini kiraya verip gelir elde etmek amacıyla, 2 kat irtifası olan yere derme-çatma, 6 kat KAÇAK olarak bina dikersen ve buna yerel belediyeler oy kaygısı uğruna çanak tutarlarsa sonunun nereye varacağını sanıyorsun ki? Sen ölmeyip, şehirlerde (kalmasa bile) tek katlı üzeri kiremitli evinde oturan, ihtiyar nene-dede mi ölecek? Tabii ki sen öleceksin? Ölümün yaşla bir alakası olmadığını ve aklını işlettiğin müddetçe “tesadüfi ölümlerden” çok da uzak duramayabileceğini hala öğrenemedin mi benim güzel kardaşım?
Buna sinir oluyorum..
10 – Çöplerin toplanmasında boşalmış piller gibi ağır metallerin, camların, plastik şişe ve poşetlerin, ev ve sanayi tipi yanık yağların ayrıştırılmadan birlikte toplanmasına aldırdığın yok ama depremden korkarsın! (1999 depreminde Zeytinburnu yakınlarında 14 katlı binanın 5. katındaydım bulunmama rağmen depremden korkmuyorum!) Ben de dahil dükkanlardan aldığımız eşyayı naylon poşetlere doldurup taşıyoruz.. Neden kağıt poşet istemeyiz veya file veya benzeri özel taşıma torbalarını evimizden getirip, bunlarla eşyalarımızı eve taşımayız! Bunun için neden ilgili mercilere baskı yapmayız da sadece DEPREM dediğin yer küremizin bir nevi sabah yataktan kalktığımızda yaptığımız gibi arada sırada GERİNMESİ olduğunu unuturuz hep!
Buna sinir oluyorum..
11– Cep telefonları kanser yapıyormuş, beyin tümörü yapıyormuş!! A benim canım evladım.. Sittin senedir, tv. radyo yayınları, cep telefonu vericileri, uydu yayınları, telsiz roleleri, evinde bulunan elektrik tesisatı, tv.ler, kablosuz modemler, bilgisayarlar, bluetoothlu cihazlar, uzaktan kumandaların kullandığı infrared ışınları, evlerde, mikro dalga fırınlar, evinin elektrik tesisatı, evinde kullandığın lcd-plzma tv.ler bunlar hepsi “elektromanyetik dalga” yaymaktadır. Ayrıca bu araç-gerecin ve tv.lerin üretimi esnasında ve otomobillerimizin çıkardığı havada “sera etkisi” yaratan gazlar fazlası ile serbestçe salınmaktadır. Daha çok LCD tv. alırsan, daha çok klima alırsan tüm bunlara eş daha çok elektrik tüketirsen daha çok “sera gazı’nın atmosfere yayılması demektir. Tüm bunlara ilaveten tlevizyon yayınlarındaki bayağılık, yediğin GDO’lu yiyecekler, radyasyonlu çaylar mideni hiç bulandırmıyor, bunların sana zararı hiç yok! ama cep telefonları KANSER yapıyormuş!!! Yapma be! Le de git işine!!! Kendimize güldürmeyelim ve komik olmayalım! İşte böyle edebiyata..
Buna sinir oluyorum..
Bu yazıyı sonuna kadar okumazsanız, faysbuk’dan olmaz, bizzat gidip belediye başkanınızın boşluğuna işaret parmağınız ile DÜRT’mez iseniz size de sinir olurum…Haberiniz olsun!!



İsmail Memiş
02.11.2011
11.51