18 Aralık 2011 Pazar

HOMO ERECTUS – HOMO SAPIENS




 
Şu anda gençlere sesleniyorum ve onlara soruyorum: Her yıl yeni çıkan cep telefonlarını yenileteceğinize veya cep telefonunuza bol kontur yükletip, gece gündür SMS, arama veya MMS atacağınıza.. Tatil gününüzün çoğunu twitter-facebook başında geçireceğinize.. Bu ıvır zıvır işler için para harcayacağınıza,, Yada berberlere tonla para verip, saçınızı boyatacağınıza (beyazı olmadığı halde!) veya saçınıza buzağı yalamış yada kirpi gibi şekil ver(dir)eceğinize..Elinizden son model telefonunuzu düşürmeden caddede yürürken bile devamlı olarak onu (ne için yapıyorsanız artık) kontrol edeceğinize.. Bu erken yaşta bu kadar gücü, enerjiyi ve parayı boşa harcayacağınıza.. Tuttuğun takımının maçı için kahvede oturacağınıza, o takım için sokaklara dökülüp, slogan atmaya, bağırıp çağıracağınıza.. Kurşunluya gidip mangal yakacağınıza, iki bira içeceğinize… Baba parası ile sigaranın en hasosunu içinize çekeceğinize.. Bile bile kendinizi zehirleyeceğinize… Hazır evinde bulanan bisiklete binmeyip, babana tekrar elektrikli bisiklet aldırıp, bununla okula gelip gidip, çarşıda fink atacağına… Caka için yeni tüylenmiş üç çenede, üç bir yanakta üç diğer yanakta bir tutam da burnunun altında bulunan ( pis kıl diyeceğim çünkü) sakalla-bıyıkla bir alakası olmayan tüyleri uzatacağına… Böyle şekil yapayım derken kendin şeklini kaydıracağına.. O gençliğin verdiği temiz yüzünün yerine kargacık burgacık kıl yumağını millete göstereceğine.. Ya da ucuz kafelerde pinekleyip, pisi pisine zaman öldüreceğine… vesaire, vesaire…

Bu listeyi, daha da uzatmak mümkün…Tüm bu olanlara ne zaman bir son vereceksiniz? Yada son vermeyi düşünüyor musun Eyyy! okul çağında ki ergen arkadaş!! Sizleri anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.. Bunun kuşakla falan alakası yok! Hayatı, parmaklarınızla SMS yazdığınız gibi veya sesli harfleri yok edecek şekilde kelimeleri küçülttüğünüz gibi yaşanmaz! Kendinizi, ifadenizi MP3 gibi sıkıştırmayınız ve sıkışık, üst üste yaşamayınız! Bulunduğumuz ilçe büyük şehir değil ki! Bunun kıymetini biliniz.. İstanbul’da bir kişi piknik yapabilmek veya iki ağaç, bir tutam çim görebilmek için en az (İstanbul trafiği içinde 150 km. yaklaşık 3 saatlik yol eder) yol kat etmesi gerekmektedir.  Siz ise burada 15 dk. Sonra Marmara gölünde, 20 dk. sonra ise baraj gölünde, 30 dk. sonra 1200 metre rakımlı Bozdağ’ın zirvesindeki Gölcük’de, daha soğuk isterseniz oradan 30 dk. sonra kayak merkezindesiniz! Bunun kıymetinden haberinizin olmadığı kesin, hoş öyle bir boşlukta hissetmiyorsunuzdur, yaşınızın gereği.. Bunu biliyorum.. Ancak başka bir büyük şehre gidince buranın kıymetini daha iyi anlayacaksınız, bundan da adım gibi eminim..

Tam bu çağlardır sizlerin bir sırt çantası ile doğada yürüyüşler yapmanızın, yine dağ bisikletine binmenizin.. Tırmanmanızın, doğayı keşfetmenizin, tam çağlarıdır. Salihli olarak arkamız dünyanın oluşumuna tanıklık etmiş. Çağlar öncesinden haber getiren Bozdağlar silsilesi, önümüzde Gediz’in beslediği bereketli bir ova uzanmakta, sağımız da Demirköprü barajı, solumuzda ise Marmara Gölü.. Bozdağ’ın zirvesinde Gölcük Gölü bulunmaktadır. Ne yani bunlar bu çağda kesinlikle azımsanacak şeyler değildir. Sorunuz İstanbul’da yaşayanlara! Buralarda okul pikniklerinden başka yapılacak o kadar çok şey var ki… Biraz da kabahat sizin öğretmenlerinizde… Onların sizlere yol göstermesi gerekmektedir. (tabii öğretmenlere kim yol gösterecek, o bilgileri, öyle bir felsefeyi, doğa ile koyun koyuna yaşamayı nereden öğrenip de sizlere aktaracaklar, orası da meçhul..)  

Spor diyince illaki futbol mu anlarsınız? Örneğin, ailenize aldırmaya çalışın veya yaz tatilinde bir yerde çalışıp, bir miktar para biriktirerek öncelikle bir çadır edinin kendinize.. Bir sırt çantası ile birlikte.. Sonra iyi bir bot.. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Yerinizde miskinlemenin, her gün aynı şeyleri yapmanın içinizde bir sıkıntısı, karamsarlığı, bir tekdüzeliği yok mu? İşte bunu üzerinizden atmanızı öneriyorum.

Tek veya çift kişilik bir kano alsanız, göllerde, barajda bu kano ile gezinseniz, kürek çekseniz.. Kaçak bakıl avlıyorlar diye yakalanmaktan mı korkuyorsunuz? Alın çadırınızı, erzağınızı, kanonuzu.. Gidin bir gölde, barajda, akarsuda (can yelekli olarak) kürek çekin.. İyi bir yer tespit edin orada kamp yapın! Geceyi çadırda geçirin.. Ertesi günü dönün.. Derslerinize ise geldiğinizde çalışın.. Bol bol oksijen almış ve bunu depolamış beyinlerinizin yarattığı farkını kendiniz görün!

Beyninizi bir takım tarikatlara kiraya verdiniz, biliyorum.. Bari vücudunuz hala sizin kontrolünüz altında olduğunu gösterin bizlere.. Öyle değil mi? Yoksa onu da mı ele geçirdiler? Haydi şimdi onu kullanın, bunun sonucu belki de beyninize daha fazla oksijen gelir ve vücudunuz yitirdiğiniz o beyninizi çekip alır, kara cellatların elinden, sizi de kurtulmuş olursunuz!

Bu göller, baraj ve çevresi, bu koskoca Bozdağlar sizi bekliyor… Keşfedilecek o kadar yer var ki.. Bu tabiatı yalnız bırakmayalım! Yalnız bıraksak da ona bir şey olacağı yok.. Olan insanoğluna olacaktır… İçinde bulunduğumuz çağdaki gelişmiş insana yani bizlere Latince deyimi ile HOMO SAPIENS (beynini de kullanabilen insan) denir. Bir önceki ise HOMO ERECTUS’dur. Yani ayağa kalmış, dik duran insan anlamına gelir. Önce ayağa kalkmışız, sonra beynimizi çalıştırmayı öğrenmişiz.. O zaman gereğini yapın!! Hem SAPIENS, hem ERECTUS (sapına kadar erektus) olduğunuzu, bize gösterin bakalım! Haydi!!! Kalk ayağa ve kullan beynini..!!  Yoksa tüm bu saydıklarımın tamamını ben yapacağım, sonra (SAPIENS olarak) bana kızacaksınız, biz nasıl bunu akıl edemedik diye.. Bu yaşta adam bunu yapıyor, şu bizim halimize bak der ve pişman olursunuz. Hadi sizi üzmek istemiyorum, önce siz yapın ben arkanızdan yetişirim!!


NOT: Bu yazıda cinsiyet ayrımı yapılmamıştır yani kızlarda dahildir!!
NOT: Eğer biraz daha gecikirseniz, toprağı saksıda, suyu bardakta göreceğiniz günler çok yakın! Unutma!


İsmail Memiş
18.12.2011
20:00


12 Aralık 2011 Pazartesi

AKABE'NİN İÇ YÜZÜ!!!


         AKP kurulduğundan beridir, hükümet kanadı devamlı olarak tüm basına ve kişilere partilerinin isminin "AK PARTİ" olduğunu, medyada böyle yer alması için canla başla çalışıyorlar. Yahu arkadaş partiyi kurariken aklınız neredeydi veya nerenizdeydi.? Neden "AKP" (akepe) denince küplere biniyorlar dersiniz? Onun da açıklamasını ODATV sahibi Soner Yalçın bir kitabında anlatmış, orada okudum.
         AKP (akepe) söyleniş itibari ile aslında hacı adaylarının hac esnasında geleneksel olarak yaptıkları bir taş sutuna ellerindeki küçük küçük taşlar atmak sureti ile "şeytan taşlama" olayı ile yakından ilgilidir.. Mekke-Medine arasındaki Mina dağında, şeytanın üzerine oturduğu bu taş sütünun adı AKABE'dir. Söylenişi AKEPE'ye ne kadar da yakın değil mi? Az dilin sürçse AKABE deyip geçersin!! Hacı adayları hac esnasında bu taş sütunu defalarca taşlarlar. Böylece "şeytan"ı taşlamış olurlar.. Çünkü Hac farazasıdır.
         Bu yüzden AKP'nin akil adamları boşuna kendilerine ısrarla "bize AK Parti deyin" demiyorlarmış! Bu partinin halkın büyük kesiminin (dindar bir parti ve başkanı'na) verdiği oyların boşa gittiği, bu partinin "dini bilgilerinin" çok zayıf olduğu, "dindar" değil tamamen "dinci" bir parti olduğu, (böyle bir ismi partilerine vermekte sakınca görmediklerine göre) ortaya çıkmıştır. Ama onlara da hak vermemek elde değil! Böyle bir önemli ayrıntı, partinin acele ile (efendilerine hizmet ve hamuduyla götürmek için..) kurulduğu için gözden kaçmış olabilir mi?... eee.. Olmuş ise n'olcek? Olacak o kadarcık yanlışlık, değil mi benim tın tın %50'm?
       
        (AKABE=şeytanın oturduğuna inanılan taş, açık deyiş ile "şeytan taşlanılan taş sütun" anlamına gelmektedir)
         ŞİMDİ ANLADINIZ MI NİÇİN ISRARLA "AK PARTİYİZ BİZ" DEDİKLERİNİ..



İsmail Memiş

12.12.2011
15:40