15 Eylül 2011 Perşembe

İSTANBUL'DA "BOMBA" GİBİ BİR YAŞAM!!...



         "İstanbul Bahçelievler’de E-5 üzerinde seyir halindeki bir otobüsten atılan paket patladı. İstanbul'un en işlek karayolunda saat 15:00 sıralarında meydana gelen patlamada ölen ya da yaralanan olmadı. Olay yerinde maddi hasar meydana geldi. Polis patlamanın ardından bölgeyi güvenlik şeridine aldı. E-5 karayolunun bir kısmı trafiğe kapatıldı.
         Olay yerinde bulunan görgü tanıklarından alının bilgiye göre; seyir halindeki otobüsün şöförü üzerinde "bomba vardır" yazılı bir paketi dışarı fırlattı. Paket düştüğü otobüs durağında patladı."

Odatv.com
15.09.2011


              Haberi okuyunca aklıma geldi:
            Rastgele yaşamak için; İstanbul.. Başına ne geleceğini bilmeden yaşamak için; İstanbul.. Her an ölümle burun buruna yaşamak için; İstanbul.. Her an hangi tinerciden bıçak yiyeceğini bilmeden dolaşmak için; İstanbul.. Köşeden nasıl bir tehlikenin çıkacağını bilmeden yaşamak için; İstanbul.. Adranalin tavan yapmış şekilde yaşamak için; İstanbul... İstanbullular (alınmasın ama) tesadüfen ve rastgele yaşıyorlar. İstanbul'un her sokağı, caddesi birer Holivud film stüdyosu, maşallah..
            Sahi, hükümet İstanbul'un bu yönünün pazarlamasını neden yapmaz?.. Çünkü çok sakin ve planlı yaşayan bu tekdüzelikten canları çok sıkılan bir çok yabancı ülke vatandaşının olduğunu biliyoruz. Hiç olmazsa onların da hayatına bir renk gelir, tekdüzelikten kurtulurlar. Ayrıca bu fikrime rağbet edeceklerini de iyi biliyorum.
            AKP Hükümeti, göreyim seni, bir el atıverde pazarlayıver şu İstanbul'un bu yönünü... Sen yaparsın çünkü önceki yaptıkların senin referansın!!

İsmail Memiş
15.09.2011
23.50

14 Eylül 2011 Çarşamba

BASUR



              Bu dinci tayfası, garip anadolu insanını sömüre sömüre, yok demokrasi, yok özgürlükler, yok ithal edilen frenk malları, araba üretimi olmayan Ülkem için duble-yol yapımları.. (Not: Tam yeri geldi bir bilgi paylaşayım sizinle; 1970'lerin başında İzmir Belediye Başkanı vardı, adı Osman Kibar idi. Bir önceki TFF Başkanı Mahmut Özgener'in büyükbabası olur. Ancak İzmirliler onu "Asfalt Osman" olarak bilirlerdi.. Yolları asfaltlayarak uzun yıllar İzmir'de AP'den Belediye Başkanı olarak görev yaptı. Çünkü en kolay oy yolları asfaltlamak ile alınırmış. RTE'de o hesap, Asfalt Osman'ın izinden gidiyor.) yok askerden hesap sorma.. ayakları ile bizi neleri yutturdular. Sonunda 12 Eylül 1980'i mumla arar duruma düşürüldük.
             "Özal Devri" öncesinde cep telefonunun ne olduğu bilinmez iken  ev telefonu (bazı yerlerde manyatolu, bazı yerlerde çevirmeli olanlar) için 2-3 yıl sıra bekleniyordu. Çünkü Ülkenin belkide 1/100 hanesinde telefon ya vardı ya yoktu. Doğal olarak telefon dinlemeleri de daha azdı, bu dinlemeler suça yönelenlerle sınırlı idi. Şimdi her evde enaz 5 telefon, yada kişi başı en az iki gezer (mobil) telefon ortalaması ile mutlu mesut yaşıyoruz, denebilir mi? Demekki kişi başı telefonların artması veya donumuzu dahi ithal giymemiz, duble yollarda arabın benzinini kullanarak, Almanın otomobilini sürmemiz yaşam kalitemizi yükseltmeye yetmiyor(muş). Bu teknoloji bizim gibi ülkelerin (özellikle Müslüman olanların yada tam anlamı ile Rusya'dan kopamayan demir perde ülkelerinin) güdülmesini daha da kolaylaşıyor(muş). Çünkü sistematik olarak üretmeden tüketmeye alıştırıldık. Bunun bizi bir zaman sonra yok edeceğinin ise şu an bir çoğumuz farkında değil. (Yazarın bu konuların farkında olması veya olmaması pek bir şeyi değiştirmiyor ne yazık ki..) 
              2001 yılında, 80 Yıllık Türkiye Cumhuriyeti 200 Milyar Dolar "iç-dış" borç toplamı ile bu AKP Hükümetlerine devredilmiş idi. Borç yiğidin kamçısıdır, deyimine bir sarıldık, sarılış o sarılış, (patladı gitti!) bırakmak mümkün değil.. 10 yılda ise borcumuzu (maalesef özelleştirme gelirleri hariç!) 400 Milyar Dolara çıkarmayı başardık!! Bravo bize, bravo AKP hükümetlerine.. 
             Ne demiş atalarımız; "tatlı tatlı yemenin acı acı yellenmesi olur." İşte bu baskı ve zulüm yukarıda bahsettiğimiz "acı acı yellenmedir". Hatta bunun bir ileri safhasına ise pek yakında geçileceğini tahmin ediyorum. Adını boşuna düşünmeyin ben söyleyeyim:  "BASUR"  (İyileşmesi için keskin bir neşter, neşterin vurulduğu yerden ise "kan" çıkmadan düzelmez!)  

İsmail Memiş
14.09.2011
19.05