23 Haziran 2012 Cumartesi

KAYALAR - DALGALAR

         

Erkek kadın ilişkilerine yeni bir bakış açısı getirebilir miyim? Diye çok düşündüm. Ve sonra buldum..

Bir defa KADIN muhafazakar, ERKEK ise devrimcidir, ilericidir. Neden mi böyledir? Kadının evde vaktini çocukları ile geçirmesi, erkeğin ise dışarıda çalışarak türlü engelleri aşarak evine ekmek getirebilmek için tüm zamanını harcaması bunun nedenidir. Bu arada çocukların tabi anne ile daha fazla vakit geçirmesi de anneye çok şey katar.. Çocuk zekası ile kendi zekası birleşince 1,5 zeka olur. Erkek ise hala 1 zekadadır ancak dedim ya erkek bu eksikliğini dışarıda çalışması ile kapatmaktadır.
İkili ilişkilere gelirsek.. Bir tanım da ben yapayım.  




Erkek denizdeki DALGA gibi kadın ise deniz kıyısındaki KAYA gibi olmalı.. Günün koşullarına uygun esnek, çağa ayak uydurabilen.. Kadının etrafında hiç ama hiç yorulmadan uzun süre dolanabilen olmalı.. Peşinden yorulmaksızın mütemadiyen gitmeli, etrafında dönmeli, karşılıksız olsa dahi bnu yapmalı. Kadınlar ise kıyılardaki dalgaların yaladığı ve devamlı aşındırmak, bir parça koparabilmek için peşlerinde koştuğu köklü bir KAYA gibi olmalılar. KAYA kıyıda kıpırdamadan ve bir çok balığa, deniz canlısına ev sahipliği yapmalı, vakur olmalı.. DALGA ise hiç bıkmadan usanmadan, onun etrafında dönmeli, dolanmalı; hoyrat, umursamaz bildiğini okuyan, çalkantılı bazen bulanık ama devamlı ne istediğini bilen, kaya ile ilişkisin pekiştirmeli, sarıp sarmalı onu, durmaksızın KAYA’ya ilan-ı aşk eden yine O olmalı.. KAYA'dan yüz bulabilmek ondan bir parça koparabilmek, kayanın çukurluklarında arada bir kendine yer edinmeli, orada dinlenmeli, soluklanmalı, yapabiliyorsa tabii..
Bıkmadan usanmadan kolları ile sarabilmek veya bir kuytusunda uyuyabilmek için var gücü ile yorulmak bilmeden çabalamalı.. Çabalarının sonuçsuz kalacağını bilse de yapmalı!
İşte KADIN ve ERKEK ilişkileri böyle olmalı, Aksi? Aksini hiç düşünmedim!
“Geçin dalganızı” bakalım! Veya size “dalga geçmeyin” diyebilirim.
KADINLAR kıyıdaki KAYA, ERKEKLER ise denizdeki DALGA olmalı.. Başka türlüsünü düşünmem!..

İsmail Memiş
23haz12
02.15

11 Haziran 2012 Pazartesi

NAZİST AVUSTURYA LİSESİ VE NAZLICAN ÖZKAN






http://www.odatv.com/n.php?msg=commentsaved&n=avusturya-lisesinin-nazlican-ozkana-yasattiklari-1006121200



        Bir kere Ülkemizde faaliyet gösteren tüm bu misyoner okullarının bir an önce kapatılması gerekiyor! Ne Almanca, ne Fransızca ne de İngilizce olarak Ülkemizde bu doğrultuda bir eğitime ihtiyaç vardır! Ülkemizdeki bu okullarda öğretmenlik yapan tüm yabancı uyruklu kişilerin birer AJAN-PROVAKATÖR olduğunu, küçük yaşta “iyi eğitim alacak” diye gönderdiğimiz çocukları bu okullar devşirmektedir ve daha sonra devletin üst kademelerinde görevlendirilmek üzere zamanı geldiğinde bir şekilde önümüze konmaktadır. Bunları benim bildiğimi var sayarsak herhalde devletimiz tüm bunların faaliyetlerini benden çok önce tespit etmiş ve biliyordur! Diye düşünüyorum! Tabi ki tüm bu okulların Ülkeleri ve Almanya dışında en büyük dayanakları ise kuşkusuz AKP Hükümetleri olmuştur. (Buna önceki dönemlerin hükümetlerini de ekleyebiliriz, ama bu konuda önceki hükümetler AKP’nin eline su dökemezler!)
         Dünyada en yayılmacı, emperyalizm ile terörizmi bir potada eritip, bunları başka devletlere ilaç niyetine şırınga edip, onların ne yapması gerektiğini dikte eden hangi ülkedir? desem herkes ABD diyecektir! Doğru'dur Amerika kıtasında ABD'dir ama böyle bir ülkenin Avrupa kıtasındaki karşılığı ise ALMANYA'dır. Şimdi de konumuz Avusturya iken Almanya’ya da nereden geldik diyorsunuzdur! Haklısınız! Aslında Avusturya, Almanya’yı takip eden bir nevi kuyruktur! Biliyorsunuz ön ayaklar nereye giderse, kuyruk da oraya gider! Almanya Avrupa’nın en güçlü ülkesidir. Teknoloji ve Sanayi ihracatı alanında bileğini bükebilecek hiçbir Avrupa ülkesi şu ana kadar yoktur. Tüm Avrupa birleşse bir Almanya etmemektedir! Dolayısı ile Almanya bu gücü ile içersinde (içten içe) hala NAZİZM’i canlı tutmaktadır. Tutmaya çalışmaktadır. Tüm gözler (NAZİZM yüzünden) Almanya üzerinde olduğu için kendisi demokratik görünmek zorunda ve işlerini bir nevi saman altından yürütmek zorundadır. Sınırlarını çevreleyen diğer küçük devletleri, İsviçre, Belçika, Danimarka, Hollanda, Avusturya..vs.. gibi nispeten Almanya’nın yanında güdük sayılacak ekonomili bu ülkeleri Almanya kendine bağlamış ve çok da güzel bunları kullanır. Kendisi yapsa çok dikkat çekecek bazı davranışları, bu ülkelere sergiletirler. Örnek; Ermeni meselesi, PKK meselesi gibi.. Onları çok güzel maşa olarak kullanır. Bu yüzden Avusturya eşittir, Almanya demektir. Almanya’nın bir nevi uydusu olan bu küçük ülkeler Almanya ne derse onu yaparlar, Almanya’ya zarar verecek politikalar kesinlikle güdemezler. Hal böyle olunca bu ve benzeri misyoner okulları güçlerini nereden aldıklarını siz tahmin edin!  
         Ayrıca ne görsel ne yazılı basın bu olayı Nazlıcan’ın lehine kesinlikle dillendiremez! Kısaca basından böyle konularda hiç fayda yoktur! Tırnağın varsa başını kaşıyacaksın!

(Almanya'yı çevreleyen bu ufak ülkeler ile bu ülkenin organik veya in-organik bağının araştırılması ve Türkiye'de bir tez konusu olması ise en büyük dileğimdir.)

NOT:

AVUSTURYA LİSESİ’NİN NAZLICAN ÖZKAN’A YAŞATTIKLARI'na tepki ve cevap olarak yazılmıştır. 



İsmail Memiş
11haziran12
16:45


NOT 2 : İşte Almanya'nın "maşası" Avusturya'nın diğer yüzünü gösteren Uğur Dündar'ın 09.01.2013 tarihli yazısından bir paragraf:

....

"Bu gelişmeler üzerine Fransız polisi, öncelikle Türk İnterpolü’nün kırmızı bültenle aradığı Rıza Altun’un peşine düşüyor.
300 bin Euroluk uyuşturucu parası konusunda ifadesine başvurulan Rıza Altun, paniğe kapılarak sahte bir pasaportla Avusturya’ya kaçıyor.
Hemen Avusturya makamlarıyla temasa geçen Fransız polisi, Rıza Altun’un yakalanıp kendilerine teslim edilmesini istiyor.
Şimdi sıkı durun…
Rıza Altun’u taşıdığı sahte Türk pasaportu nedeniyle yakalayan Avusturya polisi, Fransız ve Türk makamlarına haber vermediği gibi, PKK’nın bu üst düzey sorumlusunu bir uçağa bindirip, doğruca Kuzey Irak’a gönderiyor.
Müthiş bir skandal değil mi?"

....

Yazının devamı ise şu linkte: http://sozcu.com.tr/toplum-akpnin-kimlerle-pazarlik-masasina-oturdugunu-bilmeli.html

İsmail Memiş
09ocak2013
17:45

7 Haziran 2012 Perşembe

TÜRKÇE OLİMPİYAT MASKARALIĞI




Kutlu doğum haftası isimli uyduruk günden sonra al sana Olimpiyat düzenleyememiş Türkiye’ye uyduruk Türkçe olimpiyatları adı altında bir zevzeklik daha! Ulan bu nasıl iştir? Güneydoğu’da Türkçe konuşamayan ve nüfus kağıdı olmayan bir çok anne-baba, çoluk-çocuk var! Sen kalkmışsın dünyaya Türkçe öğretmeye kalkıyorsun! Önce kendi vatandaşına öğretsene zibidi! Hem nereden geliyor bu değirmenin suyu? Nedir amacınız? Ve bu zevzekliklere alkış tutan, bedavadan ziyaret ettikleri yurt dışı sözde okulları öve öve bitiremeyen zavallılar, utanmaz arlanmaz koca koca insanlar, bunların arasında maalesef isminin yanına sıfat olarak sanatçı payesi verdiğimiz bi sürü kişiler de var! Tüüüüh size! Yuh sizlere..! Paranın karşısında "pelte" gibi yumuşayanlar, kim olursanız olun inanın sizleri hiç unutmayacağız! İşte yazdım buraya… Sizi gidi “pelte kralları” sizi!
İşin ilginç yanı, tüm medya ağız birliği etmişçesine, karşı koyamadıkları veya maçaları sıkmadığı için (yusuf-yusufçuk..çuk..çuk!) yazılı-görsel basında birde reklamlarını yaptılar. Özellikle bizim elektrik vergilerimizi afiyet ile mideye indiren TRT1 Televizyonu utanmadan ve kamu yararını bir kenara bırakarak bu olimpiyattan başka her şeye benzeyen saçmalığı naklen verdi, iyi mi? Yahu kardeşim; hiç bilinmeyen, elle tutulur gözle görülür olmayan, kağıt üzerinde veya herhangi bir yerde resmi kaydı olmayan, vergi vermeyen, hatta ve hatta ne olduğu, kim olduğu belirsiz bu organizasyonu hiç olimpiyat yapamamış bir Türkiye’nin biriken gazını almak için mi milletin önüne sürüyorsunuz? Yoksa MİLLİ BAYRAMLARIMIZI kökünden kaldırdıkları için onun yerine konabilecek-geçebilecek bir gösteri olarak mı Millete yutturmaya çalışıyorsunuz? Anlayan varsa beri gelsin! “Devlet” dediğimiz olgunun da buna çanak tutmasına, vergi kaydı olmayan “gönüllülük” adı altında “zoraki” vatandaştan haksız kazanç temin eden böyle bir teşekkülü desteklercesine alkışlaması, bedavadan naklen yayın ve tanıtımını yapması tamamen yasalarımıza aykırıdır. Siz kimin TV.sini kime ve kimlere peşkeş çekiyorsunuz?
Adını Fettoş olarak bildiğimiz ABD’nin nemli kucağında dal budak saran bir günahkarın, sağılmaya hazır Türkiye ve dünya üzerindeki “inekleri”nden aldığı süt ile kotarılan ve RTE ile hükümetinin de gözü kapalı desteğini alan bu maskaralık nedir? Biri açıklasın bana!
Anayasal zeminde “hiç” olan bir şirket veya tüzel kişilik tarafından yapılan bu maskaralık neden benim param ile finansal desteğinin bir kısmını karşılayan TRT1 ekranlarında hem de HD olarak yayınlanıyor? Kağıt üzerinde gözükmeyen adeta “havada asılı” duran dini aleni olarak kendi çıkarları için kullanan bir güruha bu ilgi alakanın kaynağı nedir? Devlet katında bu kanunsuzluklara çanak tutanların hesabını kim soracak, nasıl soracak? Nerede bu muhalefet? Hani nerede sivil toplum örgütleri, sendikalar diğer kuruluşlar..vs.. Hadi MHP’yi biliyoruz, bu cereyan eden olaylar onların tıynetine yakın olabilir. Ancak Y-CHP’de mi fettoşun önünde eğiliyor? Ceketinin düğmesini ilikliyor, anlayabilmiş değilim! Korkuyor ve tırsıyor musunuz? Hiç sesiniz çıkmıyor, sus pus olanları seyrediyorsunuz, eyyy! CHP yöneticileri neredesiniz?  Belki de olimpiyat saçmalığına (şeçmenlerinden) utanmasalar top yekün iştirak ederlerdi. Sevgili CHP’liler veya Y-CHP’nin yöneticileri; kimin düzenlediği belirsiz (aslında biliniyor ya!) bir organizasyonu TRT naklen neden veriyor diye soru sormuyorsunuz? Sesinizi neden yükseltmiyorsunuz? Meclis konuşmalarınız sansür edilirken, Meclis TV.’den yayınlanmazken, TRT ekranlarından millete duyurulmazken, böyle bir olimpiyat maskaralığının TRT ekranlarını uzun süre işgal etmesine nasıl göz yumabiliyorsunuz anlamış değilim! Pes arkadaş! Pes yani! Sonra da ağlarsınız, çoğunluk AKeBe’de, bizi mecliste konuşturmuyor, eziyor.. vıdı..vıdı..dersiniz. Yazık ulan size oy verenlere yazık! Yeni CHP imiş? Pöh! 

İsmail Memiş
7haziran12
10:30

4 Haziran 2012 Pazartesi

FACEBOOK 'A SESLENİŞ!





Maalesef diyorum ki; kimse kimseyi okumuyor! Oysaki çok okumak için iki gözümüz, çok dinlemek için iki kulağımız ve az konuşmak için bir ağzımız var. Herkes kendi söylediklerinin-paylaştıklarının çok önemli olduğunu ve onların okunmasını istiyor.. Tek taraflı olarak! O kimseyi okumayacak ama onu herkes okuyacak! Nasıl olacaksa artık.. (Bir Japon yetişkinine göre okuduğumuz kitapları karşılaştırırsak, bu beni doğrular!) Herkes bir şeylar yazma, etiket yapma, bulunduğu basamaktan ziyade bir üst basamakta kendini gösterme-sunma arayışı içinde! Gerekli gereksiz resim ve sözleri, abidik-gubidik klipleri duvarında paylaşma amacında.. Amacımız bu mu olmalı? Neyin peşindeyiz?.. Tam olarak yazmak; birilerinin yazdığını -marifetmiş gibi- duvarında paylaşmak mıdır aslolan? Açık söyleyeyim benim niyetim bu değil! Olmadı da! Herkes az-biraz (bilemedin 3 dk.) kendisi olsa bu konu çoktan çözülürdü! Ama hala devam ediyor...Sadece DİNLE, sadece GÖR(OKU) ve sadece KONUŞ! Bu çok çok saçma!. Araya muhakki DÜŞÜN'ü almayı unutmamalıyız! Duvarın böyle kirletilmesi sonucu önemli bazı haber ve paylaşımları maalesef göremiyorum, bu da işin cabası.. Kısaca bu sıralamada KONUŞ fiilinden önce DÜŞÜN fiili gelirse beni memnun edersiniz!

İsmail Memiş
04haziran2012
00:45