14 Ocak 2011 Cuma

HOŞGELDİN BEBEK


            Hoş geldin bebek! Hoş geldin dünyamıza.. Annen baban seni görmekten mutlu.. Bizlerde öyle.. Gözlerini dört açıp dikkatlice bakıyorsun şaşırdın mı bizi gördüğüne?  Ya sen, sen mutlu musun bizi görmekten.. Bu karmakarışık, değerlerin alaşağı edilmiş olduğu bir düzenin tam da ortasına düştüğüne için mutlu musun? Nereden bileceksin ki, nasıl bir dünyaya geldiğini! Bu acımasızlık, bir o kadar da vahşet dolu, insanın “kendi” ırkından, halkından olmayanı “öteki”leştirip,  zulüm yapması senin gözünü korkutmaz inşallah.. Büyüyünce sende onlara karşı çıkacaksın çünkü bizler bunu üzülerek itiraf etmeliyiz ki başaramadık. İnsan yaşamlarının keyfi olarak gasp edilmesine, ülkelerin bu anlamda yok edilmesine, çocukların öldürülmesine umarım ki sen de karşı çıkacaksın.. Merak etme senden önceki bebekler nasıl bir dünyaya geldiyse sen de öyle bir dünyaya geldin.. Arada pek bir fark yok. Nihayetinde, tüm bebekleri bekleyen böyle bir dünya, kollarını açmış seni de bekliyor.. diyemeyeceğim! Bulunduğumuz dünya tırnaklarını çıkarmış, sivri dişlerini göstere göstere, her an bir yerinden tutup, koparacakmış gibi seni de o çarkın içine dahil etmek için bekliyor. İşte, böyle bir dünyadan bahsediyorum ben, buna hazır mısın sen, nazlı bebek?
Kötü ve hantal bir dünya bırakıyoruz sizlere, insanların birbirini öldürmesine seyirci kalan bir dünya.. Buna bir yerde “medeniyet” diyorlar, ancak batının ikiyüzlülüğü, batınını aşağılık bir sistemi dememiz daha mı doğru olur, bilmiyorum? Amerika’da aynı para ile 3 depo benzin alırsın ama Türkiye’de yalnızca 1 depo! Amerika da 10.000 Dolara aldığın arabayı Türkiye’de 30.000 dolara ancak alabilirsin.. Yiyecek içecek fiyatlarını da karşılaştırırsan bunlara yakın bir örnek çıkmaktadır. En önemlisi de, dünya üzerindeki 200 küsur ülkenin ürettiği enerjinin yarısını Amerika’nın tüketmesidir. Gerisini var sen hesap et. Güçlünün güçsüzü ezdiği, yok ettiği bir dünya.. Aynen vahşi doğa belgesellerindeki gibi.. Şimdi buralarda moda bu belgeseller. Ceylan kaçacak ama peşinde leopar, bırakmıyor onu.. Ceylan bir mermi sürati ile yol alıyor, sıçrayarak, zikzaklar çiziyor durmadan, ama nafile bir koşu..Filmin sonunu biliyoruz. Hep aynı “sahne” ile bitiyor. Zarif boynu leoparın veya aslanın ağzında, cılız çırpınışlar, aslanın göğüs kafesi ise bir inip bir kalkıyor, o, nefes nefese ama mutlu.. Yırtıcının sıcak nefes ince boynunu kavuruyor, alt ve üst çene dişleri neredeyse birbirine “kavuşmak” üzere, avı ağzında, mutlu bir aslan! Dış ülkelerin desteğini alan içerideki yöneticiler “bilerek ve isteyerek” gelişememiş, bizim gibi (ya da ben bildim bileli en az 40 yıldır, “gelişmekte olan ülkeler”in) kaderi, anlattığım bu olaya çok benzer. Yani bir yerde senin ve senin gibilerin de gelecekteki sonundan bahsettim. Seni üzmek değil maksadım ama sana gelecekten verdiğim bu örnekler belki sizin o kaderi değiştirmek için daha çok çalışmanıza yardım eder. Tek umudumuz bu.. Biz başaramadık, dilim varmıyor ama belki siz başarırsınız, ha!
İşte, izlediğimiz bu belgeseller özellikle bizlerin sonunu (gözümüze sokarcasına) göstermesi açısından ibret vericidir. İleride başımıza nelerin gele(bile)ceğini böyle belgesel ve holivud filmleri ile hazırlayıp, gösteriyorlar. Ki başımıza geldiğinde “Aaa! Ben bu filmi daha önce görmüştüm” deyip, yabancılık çekmeyelim, onların işlerini kolaylaştıralım! Yeni “toplum mühendisleri” bize, hazırladıkları bu “son”u bilinçaltımıza hissettirmeden öyle bir yerleştiriyorlar ki, anlamak çok zor. Bir avuç insanın bu yöntemleri bilmesi bir şey değiştirmiyor. Koskoca 72 Milyonluk ülkenin en azından, yarısından bir fazlası bu gidişi görebilse her şey daha güzel olabilirdi. İşte bu yüzden Türkiye’de sokakta kime sorsan, tv. izliyor musun diye; sadece “belgesel” izlerim der. Neden? Artık o kadar kanıksadık ki öldürülmeyi, parçalanıp yok edilmeyi.. Bunlar bile hayatlarımızda normal sayılıyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kısaca burada, yaşadığımız Ülkemizde her şey biraz pahalı.. Amaçları da o zaten, biz pahalı alacağız ki Amerika’da yaşayanlar, bir o kadar ucuza yaşayabilsinler. Fakirler daha çok verecekler ki zenginler daha çok kazansınlar, rahat yaşasınlar. Hiç kimse demiyor ki az kazanalım ama hepimiz kazanalım, kardeşlik içinde, eşit yaşayalım. İleri demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik dedikleri bu olsa gerek. Sadece adına “Kapitalizm” demiyorlar. Kapitalizm dememelerinin nedeni de eczanedeki “ilaç”larda gizli.. İleride öğreneceksin ki ilaçlar acı olur ve onların bu acılığını gidermek, göze hoş göstermek için çeşitli renklere boyarlar, ayrıca çeşitli tatlandırıcılar eklerler. Mis kokulu şuruplar üretirler. Niçin? O ilaçları normalde yutmayacağımızı çok iyi bildiklerinden! Ama süslersen, tatlandırırsan daha kolay yutturursun! Kısaca bizim halimiz “ilaç” yutma aşamasındadır.
Burnumuzun dibinde, Irak’da 1,5 Milyon insan katledildi, hala vahşet yer yer devam ediyor ama kimsede “tık” yok. Sus pus olmuşuz, yatıyoruz kimseye aldırmadan, tasalanmadan, üzülmeden, sıcak yataklarımızda… İyi uykular Türkiye’m, iyi Uykular! Ama benim umudum sizlersiniz, yeni dünyaya gelmiş bebekler, cıvıl cıvıl.. Bir tek sizlerin sesi duyuluyor, bu ümit kırıcı sessizliğin ortasında.. Ağlıyorsunuz ya! Ne güzel! Sizler büyüdüğünüzde bizleri uyandırın o derin uykumuzdan.. Kulağımızın dibinde ağlayın, hiç durmadan ki üstümüzü örtmüş ölü toprağını alır belki o sesiniz.. Sizler “umut”sunuz, sizler “gelecek”siniz. Bizler ki koskoca insanlar, ellerimiz böğrümüz de umarsız, bom boş gözlerle olup bitene bakıyor ve bekliyoruz. Elimizden hiçbir şey gelmiyor artık, yorulduk. Ne olur kurtarıcımız olun! İtiraf ediyorum artık! Kurtarıcımız sizler misiniz?
Bebecik, seni böyle bir dünyada ağırlayacağımız için bizi affedebilecek misin, bilmiyorum? Böyle bir dünyayı size miras bıraktığımız için bizi ne olur, affet! Kızma bize!
Nasıl? Affettin mi? İyi, o zaman, söyle bakalım yine de bizi sevecek misin?
14.01.2011
11:58
NOT: Bu yazı, bebek  Ecem Naz Kamaş’a ithaf edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder