26 Ocak 2011 Çarşamba

GÜLÜMSE

Şu “üç günlük dünya”’da neyi alıp-veremiyoruz! Nedir bu birbirimize olan hınç, öfke ve kin’den oluşan ve bizi devamlı kemiren kötü duygular.. Kötümserliğe, kahredişe, küskünlüğe hiç değer mi? İşte geldik işte gidiyoruz. Biz gittikten sonra ne olacak? Tüm yaptıklarımız bizimle birlikte gitmeyecek ki! Yaptığımız iyilik ve kötülükler.. hangisi için daha çok zaman ve enerji harcadığımızın hesabı arkamızdan yapılacak. Onları bırakacağız geride. Neler bıraktığımıza bakarak bizi tanımayanlar da bizleri öğrenmiş olacak.. nasıl yaşadık, neler yaptık ve nelere “taptık”, mesela hiç gülümsedik mi? Karşılıksız selam verdik mi? Öğrenilen bu özelliklerimizden sonra arkamızdan dudak bükecekler.. Silik ve iz bırakmadan uçup giden bir yaşam, gülümsemeden mahrum geçmiş koca bir ömür! Ne felaket bir duygu bu!.. Oysa spor yapmayan bir gençlik ve millete sahip bu koca Ülke, yavaş yavaş gülümsemeyi de unutuyor. Nasrettin Hoca’lar Keloğlanlar, Dümbüllü’ler, Kavuklu-Pişekar’lar yetiştiren bu millet gülmeyi neden unutsun? Spor yapıp kaslarımızı hareket ettir(e)miyoruz ama gülerek yüzümüzdeki 17 kası hareket ettirebiliriz. Hem de hiç zorlanmadan, aşırı bir güç gerektirmeden, zorluk yaşamadan ve çaba sarf etmeden! Hadi hep beraber yapalım şunu… Gösterelim bunu bütün dünyaya!  
                Burada hemcinslerime şu tavsiyede bulunmak isterim; kesinlikle afili (uzun kısa veya jöleli, arkadan bağlamalı gibi..) saç kesimi,  sakal, top sakal, bıyık, dudak-sakalı bırakmak, “çene üstü az sakal” bırakmak gibi gereksiz, kendi kişiliklerini asla yansıtmayacak, sırf moda olduğu ve her gencin suratında bu saydığım “kıl kümelerinden” biri veya ikisi bulunduğunu görüp, aynı yöntemle o temiz yüzlerine bunları uygulayıp “kıllanmak”tan vazgeçiniz.  Bir kaza haberi üzerine gittiğimiz Antalya Üniversitesi Tıp Fakültesi bahçesinde gördüğüm esmer ve zayıf (istisna bazı kilolu erkeklerde dahil..) erkeklerin tamamında yanaklar, dudak ve çene üzerinde bu “kıl kümeleri”nden vardı. Bir müddet onları izledim. Hadi moda diye giysi şekilleri birbirine benziyor diyelim. Çünkü bu devirde İspanyol paça pantolon geniş yaka gömlek giymek isteseniz de satın alamazsınız çünkü “moda” değil.. Özel yaptırmanız icap eder. Ona da zaman elvermez. Çünkü yaşam çok hızlı! Yani giysilerin birbirine benzemesine tamam diyelim ama kardeşim o surat senin, sana giysiyi satan dükkan sahibi “yüzünde muhakkak kıl olacak” diye koşul mu koydu? Ki devamlı suratında o kıl kümesini taşıyorsun! Sen daha yeni 20’li yaşlara ulaşmışsın.. Yazık o “bebek yüzüne”.. Her zaman söylerim, yine söyleyeyim; erkek (genç-yaşlı fark etmez) yüzünde bıraktığı kesmekte geciktiği kirli sakal veya bıyık-sakal kombinasyonlarının tamamı en az 5 yaş ihtiyar gösterir insanı.. Sakal bazen daha da yaşlı gösterir.. sizler gençsiniz.. Bence her gün pırıl pırıl traşlı ve temiz ve aydınlık yüzlü olmak zorundasınız. Neden mi? Genç olduğunuz anlaşılsın diye.. Kendinizi ihtiyar göstermek için bu kadar çabaya gerek yok ki!  İsteseniz de istemeseniz de ileride yaşlanacaksınız.. Bu genç yaşta yaşlı görünmek istemenizi anlamıyorum, anlayamıyorum.. Sırf, “trend” veya “imaj” gibi İngilizce kavramları öne sürerek, bunların ardına sığınamazsınız.
                Yüzünüzde garip şekilli kıllar kümesi bırakacağınıza, herkesin bildiği-bilindik, iç açıcı bir TEBESSÜM bırakınız.. Bu hepsinden de anlamlı olur. Kadınları bir kenara koyarsak, 20’li yaşlarda, temiz yüzlü, traşlı ve gülümseyen bir genç adamdan daha aydınlık ve güzeli ne olabilir? Onun için “kıllanmayalım” ve hep gülelim! Karşımızdakini geçici bir imaj-trend ikilisi ile değil, bize ait olan, bizi en iyi yansıtan bir gülümseme ile etkileyelim. Unutmadan, Zeki Müren Beyefendiden dinleyelim; Bir tatlı TEBESSÜMün, bin vuslata (kavuşmaya) bedeldir!
26.01.2011
19:37

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder