2 Kasım 2011 Çarşamba

Sormayın, sinir oluyorum...!!



1 – Belediyelerin verdikleri inşaat ruhsatlarında her apartmanın zemin katı otopark olarak gösterilir. Müteahhitin veya binayı inşa edenin “YÜKLÜ” bir bağışı ile belediyelerin böyle yerleri konuta çevrilmesine müsaade etmeleri ve bunlara oturma ruhsatı vermeleri..
Buna sinir oluyorum..
2 – Belediye aldığı bu paraları o halkın araçları için zorunlu park yapması gerekirken sanıyorum -deprem vergileri- gibi başka alanlara harcamaktadır. Çünkü yapılmış çağdaş bir otopark henüz en azından benim bulunduğum şehirde yok!
Buna sinir oluyorum..
3 – Otopark-garaj olması gereken böyle yerlere iskan verilmesi sonucu her evde en az bir adet bulunan taşıt araçlarının sokaklara park etmesi anlamına gelmektedir.
Buna sinir oluyorum..
4 - Müstakil evlerde ikamet etme gibi bir alışkanlığımız tamamen yok edildiği için, zenginliğin, lüksün ve şatafatın çoklu apartman katlarında oturmaktan ibaret olduğunu sanan aslında bir nevi hapishanelerde yaşadığımızın farkında olmayan zavallılarız.
Buna sinir oluyorum..
5 – Yukarıdaki nedenlerden dolayı sokaklarımızın çoğu çift taraflı park haline getirilmesi sonucu itfaiye ve ambulansın geçmesi mümkün olmamaktadır. Belediyenin bu sorun için -en azından yaşadığım yer için öyle- parmağını kıpırdatmadığını görüyorum..
Buna sinir oluyorum…
6 – Kendi yaşadığım şehir için konuşuyorum. Adam 250 bin lira para verip ev alıyor ayrıca 100 bin liraya aldığı lüks aracını da evinin bulunduğu sokağa (bir de yer bulabilirse) park ediyor.
Buna sinir oluyorum..
7 – Toplam 4 katlı apartmanımızda bulunan evini satarak evinin karşısında (6 metre genişliğinde bulunan yolun karşısı) yeni yapılan şimdiki oturduğu ev gibi betonarme bir eve taşınmak isteyenlere de sinir oluyorum..  (Kardeşim mademki 4 beton duvar arasında oturacaksın, otur oturduğun yerde veya çıkacak içen müstakil, kapıdan çıkınca ayağın toprağa veya çimene basan, kapısından tek senin girebildiğin bir yere al oraya yerleş.. Apartmandan, 6 metre uzaktaki karşı apartmana taşınmak ne demek?
Buna sinir oluyorum..
8 – İster büyük olsun ister küçük bir şehir olsun, evden çıktığımda, bana ayrılan yoldan yani kaldırımdan yürümek sureti ile şehri yaya ve bisikletli olarak dolaşabilmeliyim. Şehrin şehir olduğunu anlayabilmem için.. Kaldırımlarda bir ağaca bir direğe veya portakal sandığına, masa-sandalyeye çarpmadan bunların hiç biri benim önümü kesmeden yürüyebilmeliyim, tüm şehri adım adım dolaşabilmeliyim.. Hangi şehrimizde bu yapılabiliyor?.. Hiç birinde..
Buna sinir oluyorum..
9– Deprem olduğunda herkes korkuyor.. korkunun ecele faydası yok ki..Akılsız başının cezasını sen çekeceksin..Mala tamah edersen, birini oğlun için, birini kızın için, birini damadın için, ikisini kiraya verip gelir elde etmek amacıyla, 2 kat irtifası olan yere derme-çatma, 6 kat KAÇAK olarak bina dikersen ve buna yerel belediyeler oy kaygısı uğruna çanak tutarlarsa sonunun nereye varacağını sanıyorsun ki? Sen ölmeyip, şehirlerde (kalmasa bile) tek katlı üzeri kiremitli evinde oturan, ihtiyar nene-dede mi ölecek? Tabii ki sen öleceksin? Ölümün yaşla bir alakası olmadığını ve aklını işlettiğin müddetçe “tesadüfi ölümlerden” çok da uzak duramayabileceğini hala öğrenemedin mi benim güzel kardaşım?
Buna sinir oluyorum..
10 – Çöplerin toplanmasında boşalmış piller gibi ağır metallerin, camların, plastik şişe ve poşetlerin, ev ve sanayi tipi yanık yağların ayrıştırılmadan birlikte toplanmasına aldırdığın yok ama depremden korkarsın! (1999 depreminde Zeytinburnu yakınlarında 14 katlı binanın 5. katındaydım bulunmama rağmen depremden korkmuyorum!) Ben de dahil dükkanlardan aldığımız eşyayı naylon poşetlere doldurup taşıyoruz.. Neden kağıt poşet istemeyiz veya file veya benzeri özel taşıma torbalarını evimizden getirip, bunlarla eşyalarımızı eve taşımayız! Bunun için neden ilgili mercilere baskı yapmayız da sadece DEPREM dediğin yer küremizin bir nevi sabah yataktan kalktığımızda yaptığımız gibi arada sırada GERİNMESİ olduğunu unuturuz hep!
Buna sinir oluyorum..
11– Cep telefonları kanser yapıyormuş, beyin tümörü yapıyormuş!! A benim canım evladım.. Sittin senedir, tv. radyo yayınları, cep telefonu vericileri, uydu yayınları, telsiz roleleri, evinde bulunan elektrik tesisatı, tv.ler, kablosuz modemler, bilgisayarlar, bluetoothlu cihazlar, uzaktan kumandaların kullandığı infrared ışınları, evlerde, mikro dalga fırınlar, evinin elektrik tesisatı, evinde kullandığın lcd-plzma tv.ler bunlar hepsi “elektromanyetik dalga” yaymaktadır. Ayrıca bu araç-gerecin ve tv.lerin üretimi esnasında ve otomobillerimizin çıkardığı havada “sera etkisi” yaratan gazlar fazlası ile serbestçe salınmaktadır. Daha çok LCD tv. alırsan, daha çok klima alırsan tüm bunlara eş daha çok elektrik tüketirsen daha çok “sera gazı’nın atmosfere yayılması demektir. Tüm bunlara ilaveten tlevizyon yayınlarındaki bayağılık, yediğin GDO’lu yiyecekler, radyasyonlu çaylar mideni hiç bulandırmıyor, bunların sana zararı hiç yok! ama cep telefonları KANSER yapıyormuş!!! Yapma be! Le de git işine!!! Kendimize güldürmeyelim ve komik olmayalım! İşte böyle edebiyata..
Buna sinir oluyorum..
Bu yazıyı sonuna kadar okumazsanız, faysbuk’dan olmaz, bizzat gidip belediye başkanınızın boşluğuna işaret parmağınız ile DÜRT’mez iseniz size de sinir olurum…Haberiniz olsun!!



İsmail Memiş
02.11.2011
11.51

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder